Deney Yapmayın, Deneyin Kendisi Olun
The Beatles, çağının en etkin kültürel gücü olmayı bir prensibe uyarak başardı: Sürekli Deney.
Müzik yapmanın yeni metodlarını aradılar, her albümde yeni bir müzikal alanı keşfettiler. The Beatles üyeleri kayıt stüdyosunda nasıl çalıştıklarını anlatırlarken, zihinde daha çok bir ses laboratuvarı canlanıyordu. Daha da önemlisi, taze etkiler ve denemeler dahil ederek müziklerini durmadan yeniden icat ettiler.
Paul McCartney kayıt felsefelerini şu sözlerle anlatır:
“Denemeliyiz, bunu kendimiz için yapmalıyız. Kulağa berbat gelirse vazgeçeriz ama belki de çok iyi bir şey başaracağız’ ‘
Her zaman daha fazlasını zorladılar; daha gürültülü, daha fazla, daha uzun, daha farklı.” Birkaç türü karıştırarak denemeler yaptılar.
I Feel Fine’la feedback’i, Norwegian Wood’la sitar ve Hint müziğini, Yesterday’le bir yaylı dörtlüsünü kullanan ilk rock grubu oldular.
I FEEL FINE
NORWEGIAN WOOD
YESTERDAY
The Beatles teknolojiyi severdi; şarkılarında yapay duble kayıt denediler (video1), akustik enstrümanın mikrofona yakın tutulmasını denediler, direkt enjeksiyon (Direct injection=DI=DI BOX) denediler (video 2), bantları geri sarma gibi teknikler kullandılar. Böylece, bütün bu deneyler çalışmalarına renk ve benzersizlik katmış oldu.
Video 1 (Artificial Double Tracking Effect)
Video 2 (DIRECT BOX İLE KAYIT)
Lennon ve McCartney’in tarihteki en başarılı müzikal işbirliğini yapmasının nedeni sürekli olarak birbirlerinin şarkılarını iyileştirmek için çeşitli yollar deniyor olmalarıydı belki de. Zaman zaman ikisinin ayrı ayrı ürettiği tamamlanmamış şarkıların, tam bir şarkı yaratmak için birbirine eklendiği de oluyordu (A Day in the Life örneği gibi).
Zaman zaman ikisinden birinin, diğerinin dizelerine ya da nakarat kısmına bir köprü eklediği de oluyordu. Lennon buna “göz göze yazmak’’ diyordu. Bu, birbirlerinin şarkılarına her tür deneysel fikir katmak konusunda özgür hissettikleri bir ortam yaratıyordu. Böylece kayıtlarını dinlediğimizde birbirlerinin şarkılarına her zaman espriler, cüretkâr sözler ya da tuhaf sesler eklediklerini duyabiliyoruz.
Deneysel düşünmenin anahtarı zihnin cüretkâr fikirler düşünmesine izin vermektir. Müthiş bir çaba gerektirir. Yaratıcılığın ölmemesi için, pratiklik, yasallık ve etikle ilgili yargıları bu özgür düşüncelerin ardına bırakmak gerekiyor.
Deneysel zihin yapısına girebilmek için çok sayıda sonuçsuz girişim, hatta felaketle karşılaşacağımızı en baştan kabul etmeliyiz. Neyin işe yarayacağını neyin yaramayacağını bilmek imkânsız ama başarısız olan her deneyin de bize yeni bir şeyler öğreteceği muhakkak.
Hepimiz sorunlarla karşılaşırız ama deneysel bir yaklaşım benzersiz ve orijinal çözümlerin yolunu açabilir.
Yaratıcı düşünenler ofis, stüdyo ya da iş yerlerini deney yapılacak bir yer, bir laboratuvar gibi düşünür. Her şeyi orada başlatır, orada geliştirir. Apple şirketinin bir garajda kurulmasından, Facebook’un bir yurt odasında kodlanmasına kadar pek çok örneği inceleyebiliriz.
Zaman zaman başarısız olmak deneylerin doğasında var. Yeni şeylerin işe yarayacağı garantisi yok ama ya işler fazla pürüzsüz gidiyorsa, bu yeterince deney yapmadığımızın bir göstergesi olabilir mi?
Son olarak da sizlere beklenenin aksine bir The Beatles listesi değil, en güzel coverlardan oluşan bir seçkiyi paylaşıyorum. (Michelle favorim)
Herkese iyi pazarlar